“Evren, Ruh ve Bilgelik Üzerine” adlı yazının altına gelen yorumla başlayayım. Mtk adlı kullanıcı demiş ki, “Son bölümde akıl bu durumu fark edince egonun gereksizliği ortaya çıkar demişsiniz ama eğer ego olmasaydı akıl bu ilerlemeyi sağlayabilecek miydi? Burada egonun varlığı da bir gereksinme ve ilerleme sağlanabilmesi için bir araçtır. Onsuz olmaz.”
Buna cevabım şudur ki, ego artık gerekliliğini yitirmekle kalmamış aklın da önüne geçmiştir. Ayrıca bu ilerleme de egonun değil aklın ürünüdür. Bunların bazı uygulamaları egonun ürünüdür. Ego olmasaydı bilginin uygulama alanı yerine bilginin kendisine çok daha fazla önem verilirdi.
Aynı kullanıcı tarafından gelen bir başka yorum ise, “Burada ateistler konusunun biraz daha irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ateistlerin manevi anlamda bir yoksunluk yaşadıklarını düşünmek bence çok ileri bir yorum. Ateistlerin de kendi içinde tutarlı bir ahlak ve maneviyat anlayışları muhakkak vardır. İnanışı da ego ile bağlamak çok doğru olur mu bilemedim. Ego bir aidiyet duygusuna neden ihtiyaç duysun ki? Ego kendini tatmin için uğraşır ve sadece kendini beğenir. Aidiyet duygusu daha çok duyguların ve düşünmenin bir sonucudur.” Bu yorum ise “İnsan neden inanır?” adlı yazının altına gelmiş.
Öncelikle maneviyatın ve ahlakın çok farklı olduğunu söylemek isterim. Ahlak din, inanç ve maneviyata bağlı olmak zorunda değildir. İkinci olarak, kabul ediyorum yaptığım yorum büyük olabilir fakat doğru olduğumu düşünüyorum. Ateistler yaratıcının varlığını maddeden ve fizikten anlamaya çalışıyorlar. Tanrı doğası gereği maddiyattan ve fizikten çok uzaktır. İnanışla ego arasındaki bağlantıya gelinecek olursa egonun amaçsız yaratılmayı kendine yedirememesi ve dolayısıyla da inanmasıdır. Tamamen kibirden. Aidiyet ise benzer bir şekilde egoya amaç verir. Yani egoyu tatmin eder. Bunun bir örneği ırkçı ideolojilerdir. Ego, ait olduğu ırktan dolayı kendini diğerlerinden üstün görür.
Yine aynı kullanıcı tarafından “Moral Çöküş” adlı yazının altına yapılan bir yorum, “Bu konuda acaba ne yapılabilir? Ego doğası gereği açgözlüdür, tatmin olmaz ve hep daha fazlasını ister. Burada bir sorun yok. Esas sorun egoyu dengelemesi ve kontrol altında tutması gereken akıl ve duygu ( ruh, inanış gibi) nerede, niye bu görevini yapamaz bir hale geldi ve egonun bu kadar baskın olmasını engelleyemedi. Bu konuda da bir fikrinizi yazar mısınız?”
İnsanın bu vaziyette olması, insanın kendi halt etmesidir. Bu durum hakkında yapılabilecek olan en doğru şeyden ilk yazımda bahsetmiştim.
Ve son olarak yeniden aynı kullanıc tarafından yapılan bir yorum. Bu sefer “Infohazard ve Cognitohazard Üzerine” adlı yazıya yapılmış.”Bugünün iletişim dünyasında bir bireyin diniden haberinin olmaması çok düşük bir ihtimal olsa da; dinden haberi olmayan ama düşünen bir insan hayatı ve anlamını sorgulayarak bir yaratıcı kavramına ulaşabilir. Böyle bir durumda da dini kavramları ve yasakları bilmese bile inanan ve iyi bir insan olabilir. Ve bence bu da her durumda akıl eden bir insanın sorumluluğudur.”
Bu konu hakkında forumumuzda bir konu hali hazırda vardır. İnsanın nasıl bir yaratıcıyı akıl edeceğini de açıklayan bir yazı bu blogda mevcuttur. Son cümleden anladığım inanmanın bir sorumluluk olması gerektiği ise moral açıdan son derece yanlıştır. Bunu bilemeyecek bir kişinin bunun sorumluluğunu alması nasıl doğru olabilir?